31 Mart 2018

Taş Kavşak

 

Taş Kavşak - Stone Junction
Jim Dodge
Çeviren: Ayşe Ünal
MonoKL Yayınları
Mart 2017 (1. basım)
436 sayfa

Kitabın arka kapağında diyor ki: "Harry Potter'dan önce Taş Kavşak vardı." Görüyor ve arttırıyorum; Geliş'ten önce Taş Kavşak vardı, Toz'dan önce Taş Kavşak vardı, Antilop ve Flurya'dan önce Taş Kavşak vardı. Yani, demek istediğim şu ki, birçok kitaptan önce Taş Kavşak vardı ama özellikle Harry Potter'la karşılaştırılması çok da mantıklı değil. Evet doğaüstü birtakım ögeler var, evet bir çocuk var, eee? Benzerlik burada bitiyor. Harry Potter serisini sevip sevmememizden ya da özgünlük tartışmalarından bağımsız olarak; kurgulanmış koskoca bir evren, kurallı ve sınırlı büyüler, en az üç neslin çocukluğunu/gençliğini şekillendiren bir seri var bir yanda. Diğer yanda güzel bir roman ama karşılaştırıldığı şeyle alakası yok. Öf bilemedim, Harry Potter ile karşılaştırılması o kadar anlamsız geldi ki bana, bu konuya takıldım kaldım.

Önemli not: Kitabın önsözünde spoiler var, bayağı kitabın finaline dair hem de. Önsözü okumayı sona bırakın.

Bekâr, genç ve hamile bir kadınla başlıyor roman. Annalee isimli kadın, karnındaki çocuğun babasının kim olduğunu bilmiyor; yedi adamdan biri olduğunu tahmin ediyor. Rahibelerin idare ettiği bir yetimhanede kalıyor ve burada doğum yapıyor.
"Tecavüze uğradın," dedi Rahibe Bernadette neredeyse fısıltıyla. "Çocuk evlatlık verilecek."
Annalee başını salladı. "Tecavüze uğramadım. Sevdiğim bir adam beni becerdi. Bu da hoşuma gitti. Bebeği istiyorum."
Doğumdan on dokuz saat sonra bebeği Daniel'ı kucağına aldığı gibi yetimhaneden çıkıp gidiyor ve kenara çeken bir kamyona binmesiyle Güleç Jack'i tanıyoruz. Güleç Jack, Annalee ve Daniel'in bütün hayatlarını değiştiriyor. Kendisi yollarda gezerken Annalee'nin San Francisco yakınlarındaki bakımsız çiftlik evine göz kulak olmasını teklif ediyor. Böylece Annalee çiftliğe yerleşiyor, Daniel kocaman bir arazinin ortasındaki evde büyüyor ve Güleç Jack ancak üç yıl sonra geri dönüyor. Evi bir güvenli yer olarak kullanacaklarını, ara sıra arkadaşlarının gelip kalacağını söylüyor ve Annalee'nin evi işletmesini öneriyor.

Böylece, hızla büyüyen Daniel, okula gitmeden ve yaşıtlarıyla bir araya gelmeden annesi ve bazıları evde uzun süre kalan tuhaf ama iyi insanlar tarafından eğitiliyor. Bu tuhaf insanlar Büyücüler ve Kanun Kaçakları Birliği'nin (kısaca AMO) üyeleri.

---
Bakın ben bu kitabı okumaya Ağustos 2017'de başlamışım, Eylül'de bitirmişim. O günden beri bana musallat olmuş bir hortlak gibi peşimi bırakmıyor, aklımın bir kenarını sürekli işgal ediyor, ne zaman Blogger'ı açsam TAŞ KAVŞAK (DRAFT) diye bir başlık gözüme gözüme sokuluyor. 2018 Mart'ının sonundayız ve ben artık bu kitap hakkında yazmaya çalıştıklarımı bitirip kurtulmak istiyorum! Winchester kardeşleri çağırın bana!!!
---

Büyücüler ve Kanun Kaçakları Birliği gizli bir oluşum, uzuuuun yıllardır var. "Esasen, simyacılığı pagan olarak damgalayan ve yeraltına iten tek tanrılı dinlerin özellikle de Hristiyanlık'ın ölümcül etkilerine karşı direnmek üzere kurulduğu söylenir." Sıkı bir merkezin etrafındaki gevşek şubelerden oluşuyor ve uluslararası kolları var. Bir nevi mason, bir çeşit illuminati, bilemedin rotary club... ama bunların itlik serserilik peşinde olanı.

Daniel AMO üyesi olan çeşitli insanlardan çıraklık usulü ile eğitim alıyor. Birinden ne olduğunu tam bilemediği birtakım varsayımsal derslerin yanında çiftlik hayatını, meditasyonu, doğada hayatta kalmayı öğreniyor. Başka birinden kilit ve kasa açmayı öğreniyor, birinden kumarbazlığı, bir diğerinden kılık değiştirmenin inceliklerini... Yeni yeni beceriler edinirken Birlik'te de yükseliyor, bu arada kendi geçmişiyle ilgili bazı olayları (spoiler olmasın diye ne olduğunu yazmıyorum) çözmeye çalışıyor. Elbette çok daha büyük gizemlerle, pozitif bilimlerle açıklanamayacak bazı olgularla karşılaşıyor ve roman, önce Birlik başkanı olan Volta'nın, sonra da Daniel'in peşine düştükleri efsanevi bir elmasın etrafında toparlanıyor.
"Bu gerçek bir hikâyedir, millet. Bazı davranışların hataların ötesine geçeceğini anımsatması amacıyla bunu, siz gerçekçilere adıyorum. Yılanı saksıya diktim, çiçeklere yakıt olsun diye. Çünkü eğer nefesini onun paramparça merkezine kadar çekersen, ay ışığıyla aydınlanmış dağ geçidi boyunca hayaletinle dans edersen, yüreğini demir ocağına ruhunu da nehire savurursan, taşın çözünen ve pıhtılaşan, ayrılıp birleşen canlı bir memba olduğunu hissedebilirsin ve işte o zaman yılanın bir alevin hayalî belirtisi gibi, yüksek ilkbahar çimenleri arasında sürünerek ilerleyişini hayal edebilirsin ve yeterince cesursan, yeterince çılgınsan, aptalsan, ümitsizsen, gözüpeksen, açsan, budalaysan onu takip edebilirsin. Yaralarına gir. İyileş. Kaç."
Üzerinden aylar geçtiği için epey yarım yamalak ve tuhaf bir yazı oldu bu. Ama elimizde bu var. Harry Potter'la karşılaştırılmasına hâlâ anlam veremesem de güzel bir roman Taş Kavşak. Hatırladığım kadarıyla çevirisi ve editörlüğü de temizdi. Keyifle okunacağını düşünüyorum.

24 Mart 2018

Çocukluk Adası (Kavgam 3)


Çocukluk Adası (Kavgam Serisi III) - Min Kamp III
Karl Ove Knausgaard
Çeviren: Haydar Şahin
MonoKL Yayınları
Kasım 2016 (1. basım)
455 sayfa

Serinin beşinci kitabı geldi gelecek, ben daha üçüncü kitabını yeni bitirdim. Üstelik, gördüğünüz gibi blogla da pek ilgilenemiyorum artık. Bir kitabı 2-3 ayda bitirince böyle oluyor işte. Okumak istediğim o kadar çok kitap var ki şu an, acaba beş kitabı birden okuyabilir miyim diye düşünüyorum zaman zaman. Dune'a devam etmek istiyorum, Yerdeniz okumak istiyorum, Ray Bradbury ve Altay Öktem okumak, China Mieville'in Yeni Crobuzon üçlemesini artık bitirmek istiyorum. Atwood romanlarımı ve İthaki'nin daha okuyamadığım bilim kurgu klasiklerini okumak istiyorum. Kuramsal çeviri kitaplarımı, Damlacığımın hediye ettiği Ütopya Edebiyatı'nı okumak, bilgilenmek istiyorum. Zaman yetiremiyorum. Şuracığa içimi döktüğüme göre Knausgaard'a döneyim.

İlk kitap için buraya, ikinci kitap için de tam şuraya tıklayıp daha önce yazdıklarıma göz atabilirsiniz. Serinin üçüncü kitabında Knausgaard çocukluğuna dönüyor. 1969 yılında, abisi Yngve 4,5 yaşındayken ve kendisi henüz sekiz aylık bir bebekken taşındıkları Tromøya'da geçen yıllarını anlatıyor. Okula başlaması, kimliğini oluşturma çabası, dersler, kitaplar, spor, deli gibi korktuğu babası, cinselliği ve kızları keşfi...

Yazar hakkında daha önce de benzer bir şey söylemiştim, aslında hiç ilginç olmayan şeyleri o kadar güzel anlatıyor ki sayfalar akıp gidiyor. Başka herhangi bir yazar çocukluk yıllarıyla ilgili 455 sayfa yazacak olsa okuyacağımı hiç sanmıyorum. Sıkılırım! Fakat Knausgaard okurken sıkılmıyorum.
"Arada sırada yakınlarda bir şeyler buluyorduk, çoğunlukla şişeler, araba dergileri veya porno dergilerle dolu torbalar, boş sigara paketleri, araba camı sıvısının boş plastik şişeleri, kondomlar; bir keresinde pislikle dolu bir iç çamaşırı bulmuştuk. Birinin altına sıçması ve iç çamaşırını atmak için oraya gitmesi bizi uzun süre kahkahalara boğmuştu."
Sanırım, hâlâ serinin dördüncü kitabına geçmediğim için emin değilim, şimdiye kadar otobiyografi diye okuduklarımızın kurgu olduğunu söylüyormuş Knausgaard, bir sonraki kitapta. Gerçekten öyleyse hayal kırıklığına uğrayacağım. Bir yandan da adama daha da hayran olacağım. Ama çok kızacağım. Üç cilt boyunca okuduğum her şey çok gerçek, kurgu olduklarını kabul etmek istemiyorum. Elimdeki kitabı bırakıp daha okumadığım başka bir kitaptan bahsetmeye başladığımı fark ettim, evet. Ama sonuçta bu bir seri, serinin devamı hakkında konuşabilirim bence; okuyunca da dönüp bakarım, ne beklemişim ne bulmuşum.

Galiba Çocukluk Adası'nı Âşık Bir Adam'dan daha çok sevdim. Böylece serinin tam ortasına geldim, henüz okumadığım bir kitap daha sırada beklediği için "Beşinci kitap ne oldu?!" diye ağlamama gerek kalmıyor. Bakalım dördüncü kitaba ne zaman sıra gelecek. (Çünkü bu yazıyı yazarken karar verdim, iki buçuk yıl aradan sonra Dune'a devam edeceğim.) Daha önce de söyledim, Knausgaard'ı okuyun, çok güzel!