21 Mayıs 2017

Kitaplar ve Sigaralar


Kitaplar ve Sigaralar - Books v. Cigarettes
George Orwell
Çeviren: Levent Konca
*Sel Yayıncılık
Ocak 2015 (4. basım)
119 sayfa

Bu sefer çabucak bitirdiğim bir kitapla karşınızdayım çünkü duraklarda, tramvaylarda, doktor beklerken, arkadaş beklerken, parkta çimlere yayılmışken okumak üzere çantada taşımaya çok müsait, kısa makaleleri gayet hızlı okunan bir kitap. En kısası altı sayfa, en uzunu aşağı yukarı elli sayfa süren yedi makale var kitapta, Orwell bunları 1940'lı yıllarda yazmış ve çeşitli gazete/dergilerde yayımlanmışlar.

Kitapla ilgili en kötü şeyi en başta söyleyeyim. 1946'da, '47'de yazılan makaleler var ve Orwell'in o zamanlar İngiltere'ye yönelik yazdığı eleştirileri yetmiş yıl sonrasında yaşadığımız şu ortama tamamen uyuyor. Moralim bozuluyor.

Peki neden sigaralar? Çünkü yazar kitaba adını veren makalesinde diyor ki, "Kitapların pahalılığından şikayet ediyorsunuz ama sigaraya verdiğiniz para, benim kitaba verdiğim paradan daha fazla." Elbette bunu tam olarak böyle demiyor, daha düzgün cümleler kuruyor ama söylediği şey, özünde, bu. Oturmuş, satın aldığı, ödünç aldığı, hediye gelen ve kütüphaneden okuduğu kitapları da hesaba katarak bir karşılaştırma yapmış. Okumanın ucuz eğlence türlerinden biri -hatta muhtemelen radyo dinlemekten sonra EN ucuz olanı- olduğunu matematik ispatıyla önümüze koymuş. Uzuuun uzun hesaplar yapmaya girişmeyeceğim (çünkü beceremem) ama bugünkü fiyatlarla bir hesap yapsak, yine ortalama bir okurun yıllık kitap masrafı ortalama bir tiryakinin yıllık sigara masrafından çok daha az çıkacaktır eminim. Bir buçuk yıldır sigara içmeyen bir eski tiryaki olarak yıllarca sigaraya harcadığım bütçeyi kitaba aktarmak beni mutlu ediyor. (KAMU SPOTU: Sigara içmeyin.)

Bir makalesinde kitap eleştirmenliğini konu alıyor ve gazetelere eleştiri yazan profesyonellerin ne kadar zavallı bir halde olduklarını anlatıyor. Diyor ki:
"Belli konular üzerine derinleşen kitaplarla uzmanlar ilgilenmeli; diğer yandan eleştirmenliğin büyük bir bölümü, özellikle de roman eleştirileri pekala amatörler tarafından da yapılabilir. Hemen her kitap insanda yoğun duygular uyandırabilir; bir okurun tutkulu bir şekilde hoşlanmadığı bir kitap hakkındaki fikirleri dahi sıkılmış bir profesyonelinkilerden kesinlikle daha değerli olacaktır."
Benden bahsediyor!!! Bu metni kaleme aldığı 1946'da internet denen icat henüz çok uzaklardaydı elbette, böyle bir düzenleme yapmanın zorluğundan ve editörlerin kadrolu eleştirmenleriyle çalışmak durumunda kaldıklarından dem vuruyor. Neyse ki artık internet var, birçok kitap seven amatör elimize klavyeleri alıp gönlümüzce ukalalık yapabiliyoruz. Ve ne kadar haklı, gazetelerde okuduğum kitap önerilerine değil, internetteki okur yorumlarına daha çok güveniyorum hep.

Yazının Korunması makalesinde basın özgürlüğünden, entelektüel özgürlükten ve yalnız tutucu sağın değil, dönemin komünistlerinin de düşünce özgürlüğüne zarar verdiğinden bahsediyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde (tabii o zaman henüz adı İkinci Dünya savaşı değildi) yazdığı bu metin geçerliliğini hâlâ koruyor.
"Ancak totalitarizm, bir inanç çağından çok bir şizofreni çağı vaat eder. Toplum, yapısı belirgin bir biçimde yapay hale gelince; yani yönetici sınıfı işlevlerini kaybetmesine rağmen güç kullanarak ya da sahtekarlıkla iktidara tutunmakta başarılı okunca totaliterleşir. Böyle bir toplum ne kadar uzun var olursa olsun asla ne hoşgörülü olabilir ne de entelektüel açıdan istikrarlı."
Not aldığım başka başka yerler de var ama bence bu kadar alıntı yeter. Kitabın sonu, yazarın St Cyprian's adlı yatılı okulda yaşadıklarına ayrılmış. Sekiz yaşında bir çocuğun yatılı okula verilmesi bile bana fazlasıyla tuhaf gelirken Orwell'in anlattıklarını aklımda canlandırmak güç. Minimum miktarda yemekle beslenen, binici sopasıyla dövülen çocuklar, kapısı kapanmayan tuvaletler, hijyenden çok uzak banyolar, el kadar veletler arasında sınıf ayrımı... Orwell'in okuluyla ilgili anıları pek de tatlı, hoş türden değil. İnternette biraz bakındım da, okulun bazı ünlü mezunları Orwell'in yazdıklarının tamamen hatalı olduğunu, okulun şahane bir eğitim verdiğini düşünüyorlar. Sir Cecil Beaton ise (Aldous Huxley'den Salvador Dali'ye, Pablo Picasso'dan Audrey Hepburn'e birçok ünlünün fotoğrafları ile tanınan bir fotoğrafçı) okulda Orwell'le beraber okumuş ve yazdıklarının abartılı olsa da eğlenceli olduğunu söylemiş.

Yazarların kitaplar, edebiyat, sahaflar ve benzeri konularda yazdıkları makaleleri/denemeleri okumayı çok seviyorum, dolayısıyla Kitaplar ve Sigaralar'ı da keyifle okudum. Çeviri şahane, akıcı. İnsanı bezdirecek yazım hataları yok (2-3 minik hata gözden kaçmış, olur o kadar) daha ne olsun? Orwell okuyup sevdiyseniz, o sevdiğiniz kurguları yaratan yazarı biraz daha tanımak için bu kitabı da okumalısınız diye düşünüyorum.

3 Mayıs 2017

Cthulhu'nun Çağrısı


Cthulhu'nun Çağrısı
Howard Phillips Lovecraft
Çeviren: Dost Körpe
İthaki Yayınları
Ekim 2008 (2. basım)
229 sayfa

Selam. Ben geldim. Evet, yaşıyorum. Hayır, blogla hiç ilgilenemedim. Farkındayım. Bir anda çok şey oldu, bir sürü şey üst üste geldi, bloga elimi bile süremedim. Bir kere, güzel telefonum ve güzel masaüstü bilgisayarım peş peşe bozuldular. Telefon servisten dönecek umarım, bilgisayar ise bütün donanımı kurcalayıp sorunu çözemediğim için öylece bekliyor. Bu nedenle, neredeyse iki aydır minnak netbook, tablet ve arkadaştan ödünç eski telefon üçlüsüyle idare ediyorum. Şu yukarıdaki fotoğrafı tabletle çekip düzenledim, büyük ekranda neye benzediği hakkında hiçbir fikrim yok ama elimden daha fazlası gelmiyor. Bir yandan birtakım minik sağlık sorunları, bir yandan düzeltilecek kitaplar, bir yandan sosyal hayatımı sürdürme çabası derken... Blogla ilgilenmek bir yana, kitap bile okuyamadım.

Cthulhu'nun Çağrısı'na, Goodreads'deki kayıt doğruysa Eylül 2016'da başlamışım. (NE?!) Sonra yarım kaldı, sonra bir gayret bitirmeye çalışıp yine haftalarca elimde süründürdüm. Şimdi... Aramızdaki Cthulhu müritleri ve Lovecraft sevenler bana çok kızacak ama bu kitabı okurken sıkıldım, bir türlü ilerleyemedim. Poe okurken gözlerim büyürdü, geceleri kâbus görürdüm fakat bu kitaptaki öyküleri okurken esnememi bastıramadım. Gerçekten sıkıldım. :( Eğer Lovecraft ve Poe arasında bir rekabet varsa tarafımı seçtim. POE <3

Kitaba başlayalı yarım sene geçtiği için ilk öyküleri çok net hatırladığımı söyleyemeyeceğim. (Bu arada, yukarıdaki künyede kitabın orijinal adı yok çünkü kitabın künye sayfasında da yok.) Erich Zann'ın Müziği, uluyan kemanlar, vahşi sesler, gizemli bir müzisyenle keyifli öykülerden biriydi. Herbert West - Diriltici adlı öyküyü ise resmen öfleyip pöfleyerek okudum çünkü gerçekten şeytani ve korkutucu bir şeylerden bahsetse de dönüp dönüp aynı şeyi anlatıyor ve çok gereksiz uzun. Pickman'ın Modeli, bir gotik ressamı anlattığı için biraz ilgimi çekti fakat yine korkutmadı. -_- Ama öyküde betimlenen bir tabloyu Goya'nın Saturn'üne benzetip mutlu oldum. 

Kitap ilerledikçe açılmaya başladı aslında. Cthulhu'nun Çağrısı ününü hak ediyor ve Innsmouth Üzerindeki Gölge de kitap için görkemli bir kapanış olmuş, kesinlikle en sevdiğim ve beni ürkütebilen öykü oldu. Fakat buralara gelene kadar çok daraldığım için bir önyargı ve hoşnutsuzlukla okudum yine. Lovecraft seven sevgili arkadaşlarım, ne olur bana kızmayın, ben sevemedim. Yazarın üslubunu mu sevmedim, çeviriye mi ısınamadım, bilmiyorum. Bu sefer böyle oldu. Fakat elbette siz bana bakmayın, koskoca Lovecraft'ı kendiniz okumadan karar vermeyin. İyi okumalar!