19 Şubat 2017

Yüzen Opera ve Yolun Sonu


Yüzen Opera ve Yolun Sonu - The Floating Opera and The End of the Road
John Barth
Çeviren: Esra Gül Coşkun
MonoKL Yayınları
Eylül 2016 (1. basım)
399 sayfa

Merhaba, yılın ikinci ayı biterken ben daha bir tek kitap yazısı tamamlayabildim. Bilgisayar kasamın üzerinde sıra bekleyen kitaplar tozlanıyor, ben oturup en baştan House M.D. izliyorum çünkü neden olmasın... Bu sıralar böyle bir tembellik, bir üşengeçlik var üzerimde, geçer herhalde. Efendim, kitabımızdan bahsetmeye başlamadan önce bir diyeceğim var. Eminim bu blogu okuyan çok şahane insanlar arasında (çünkü çok kalabalık değilsiniz ve hepiniz de şahane insanlarsınız) fanzin sevenler vardır. Sizden iyi olmasınlar, çok tatlı insanların çıkardığı Marşandiz Fanzin adlı bir yayın var, "Setenay bizden de bahseder misin blogunda?" dediler, seve seve iletiyorum. Marşandiz Fanzin'in web sitesine, Facebook sayfasına ve Twitter hesabına buralara tıklayarak ulaşabilirsiniz. Severseniz alır okursunuz belki. Gelelim kitaba...

MonoKL'un pek şahane kitaplarından birini daha anlatmak istiyorum. Kitabı okuyalı aylar oldu, o yüzden çok kopuk ve eksik anlatabilirim, idare edin beni bu seferlik.

John Barth ABD'li bir yazar, 1930 yılında doğmuş, birçok başarılı roman yazmış, Johns Hopkins'de önce öğrenci, sonra profesör olarak bulunmuş, internetteki fotoğraflarından edindiğim izlenime göre de tonton, sevimli bir insan. Okuduğum ilk kitabının verdiği izlenim ise kendine özgü, absürt bir tarzla yazdığı ve ben bu absürt yazarları hep çok seviyorum.

Elimizdeki kitap, yazarın iki romanının (ya da kısa roman?) bir arada basılmış hali. İkisinden de ayrı ayrı bahsedelim. Yüzen Opera, anlatıcının doğrudan okura hitabıyla başlıyor. Anlatıcımız elli dört yaşında, bir seksen üç boyunda ve sadece altmış kilo gelen avukat Todd Andrews. Bize bir şeyler anlatıyor, belli bir günden ve o gün yaşanan bir olaydan bahsedecek ama konuyu bir türlü oraya bağlayamıyor.
Ah bu ben... Korkarım her şey çok önemli ve nihayetinde hiçbir şeyin önemi yok. Artık on altı yıllık hazırlığımın faydalı olmayacağından, en azından düşündüğüm şekliyle olmayacağından eminim: O günkü olayları çok iyi anlıyorum; ama iş, yorumlamaya gelince yapacağım şey herhâlde hiç yorum yapmamaya çalışmak, bunun yerine sadece gerçeklere bağlı kalmak olacak. O zaman da yine konudan büyük ölçüde sapacağımı biliyorum -bunun cazibesi her zaman çok büyük, sonun alakasız olduğunu bildiğimde ise iyice karşı konulmaz oluyor- ama en azından sona ulaşacağıma dair biraz umudum var ve itibarımı yitirdiğimde, her hâlükârda, neye niyetlendiysem ondan ötürü kendimi takdir edebileceğim.
Öncelikle, şu yukarıdaki alıntıyı çevirmek zorunda olmadığım için çok memnunum. Yazarın uzun, dolambaçlı cümlelerini çok şahane çevirmiş Esra Gül Coşkun, eline sağlık! Todd Andrews, Dorset Otel'de bir odada yaşadığı zamanları anlatıyor, uzun süredir burada yaşayan bir grup arkadaşı var, kendilerine Dorchester Kâşifler Kulübü diyorlar. Bir de, kitapta anlatılanların bir kısmına ev sahipliği yapan gemi var: Adam'ın Hakiki ve Benzersiz Yüzen Operası adlı gemi, nehirde bir aşağı bir yukarı geziniyor, içeride de gösteriler yapılıyor. Andrews, buna benzer bir gösteri gemisiyle ilgili fikirlerini ve kitabına neden bu ismi verdiğini uzun uzun açıklıyor:
Gemi demir atmayacak, bunun yerine akıntıyla birlikte nehirde bir aşağı bir yukarı sürüklenecek, seyirciler nehrin iki yakasında da oturacaklar. Gemi yanlarından geçerken, oyunun o anda oynanan kısmı neresiyse onu yakalayacaklar ve sonra başka bir parça daha yakalamak için akıntının gemiyi geri getirmesini beklemek zorunda kalacaklar. (...) Çoğu zaman neler olup bittiğini hiç mi hiç anlamayacaklar ya da aslında bilmedikleri halde bildiklerini düşünecekler. (...) İşte bu kitap da bu şekilde ilerleyecek, bundan eminim. Dostum, yüzen bir opera bu; tuhaflıklarla, melodramla, büyük gösterilerle, derslerle ve eğlenceyle dolu, ama bu opera benim avare yazımın akıntısında gönülsüzce yüzüyor.
Kahramanımız Bay Andrews biraz çocukluğunu, biraz oteli, oradan doktor ziyaretini, aldığı hukuk eğitimini, babasının şirketini anlatıyor; okuyucunun kafasını bir güzel karıştırıyor. Hatta iki ayrı hikâyeyi aynı anda anlatmaya kalkışıyor. Her şey Yüzen Opera'ya da bağlanıyor elbette ama oralara girmek istemiyorum.

Yolun Sonu ise, doktor tavsiyesiyle öğretmen olmaya karar veren Jacob Horner'ın hikâyesi. Geleneksel yöntemleri kabul etmeyen, tuhaf bir doktorun kurduğu "Yeniden Harekete Geçirme Çiftliği" de kurucusu gibi tuhaf.
Gelişim ve Danışma Odası'nda kendinizi rahat hissetmeniz, şartlar düşünüldüğünde pek mümkün görünmüyor, ne de olsa buraya rahatlamak için değil, bir şeyler danışmak için geliyorsunuz. Eğer tamamen rahatlayacak olsanız Doktor'un söylediklerini sakin sakin oturarak dinleyebilirdiniz, özel üniformalı bir uşak tarafından yatağına kadar getirilen kahvaltıya karşılık, titizlik ederek yiyeceklerden bazılarını seçip bazılarını reddeden ve sadece seçebildiği kadarını yiyen birisi gibi. Elbette böyle bir ruh hâlinin Gelişim ve Danışma Odası'nda yeri yoktur çünkü kendinizi bilerek Doktor'un ellerine bırakmış olursunuz; onun istekleri sizinkilere değil, sizin istekleriniz onunkilere hizmet eder ve verdiği tavsiyeler karşısında yapmanız gereken, onları sorgulamak ya da daha da ileriye gidip eleştirmek değil (sorgulamak yersiz; eleştirmek anlamsız), o tavsiyelere uymaktır.
İşte bu odada, Doktor, Horner'a "artık bir iş bul" diyor. Fen Edebiyat diploması olduğunu öğrenince de, küçük bir okula öğretmenlik başvurusu yapmasını tavsiye ediyor. 1950'lerin tatlı ortamında, elbette kahramanımız işe kabul ediliyor ve olaylar gelişiyor. Maryland'in Wicomico ilçesindeki (en güzel isimli ilçe, çikolata ismi gibi) bir devlet okulunda göreve başlıyor ve bu küçük ilçeye yerleşiyor. Fakat, rahatlıkla anlayabildiğim bir kaygısı var: Her şey çok iyi başlıyor!
Yolunda gitmeyen ilk şey, beni tam anlamıyla tatmin eden bir odayı hemencecik bulmuş olmamdı. Genellikle, söz konusu bir oda tutmak olduğunda beni memnun etmek hiç de kolay bir iş değildir. (...) Böylesine zor beğenen biri olduğumdan güç bela beğendiğim bir yeri bulmak bile genellikle epey zamanımı alırdı. Ama aksilik bu ya, otelden çıkıp College Caddesi'nde yürürken yolumun üstünde gördüğüm ilk kiralık oda tüm bu şartları karşılıyordu.
Adam korkmakta haklı bence. Bu seferki hikâye kronolojik sıçramalar yapmıyor. Horner güzel güzel, sırasıyla anlatıyor her şeyi. Öğretmenlik yapmaya başlıyor, diğer öğretmenlerle arkadaş oluyor, özellikle Joe Morgan ve eşi Rennie ile samimiyeti artıyor. Horner mantıklı bir adam, karar vermeden önce düşünüp taşınıyor, gerekçelerini tartıyor. Olaylardan bahsetmeyeceğim pek, genelgeçer doğruları ve sosyal ilişkileri evirip çeviriyor yazar.

Kitabı okumamın üzerinden aylar geçtiği ve bu yazıyı parça parça tamamlamam haftalar sürdüğü için ne dediğimi, ne diyeceğimi, neyi unutup neyi tekrar ettiğimi falan hep karıştırdım artık. Bu sefer böyle olsun. Özet geçiyorum: Her zaman okuduğum kitaplara benzemiyor ama Yüzen Opera ve Yolun Sonu'nu ben epey severek okudum. Öneririm.