3 Aralık 2016

Sakın Zarar Verme


Sakın Zarar Verme: Hayat, Ölüm ve Beyin Hikâyeleri - Do No Harm: Stories of Life, Death and Brain Surgery
Henry Marsh
Çeviren: Murat Karlıdağ
MonoKL Yayınları
Ekim 2016 (1. basım)
298 sayfa

Künyesinde bulunmaktan aşırı mutlu olduğum bir kitaptan bahsedeceğim size! Hem de editör sıfatıyla, hem de sevgili Yosun Erdemli'yle birlikte. Kitabın her satırını tekrar tekrar okudum; hem çevirmen, hem de Yosun benden önce harika bir iş çıkardıkları için ufak ufak düzeltmeler yaptım, bitti. Kitap hakkındaki yorumların bir kısmını da ben çevirmiş olabilirm. Öhöm... Fakat kapak, iç kapak, künye gibi kısımları ben de baskıdan sonra gördüm. Ben olsam kapağa direkt beyin fotoğrafı koymaya kalkardım, iyi ki o kısmı bana bırakmamışlar. Neyse... Efendim, kitabımız Henry Marsh isimli bir beyin cerrahının -ki alanında çok ünlüymüş, internette biraz bakınınca öğrendim- anılarından oluşuyor. Öğrenciliğinden uzmanlığına, çocuğunun ameliyatından annesinin ölümüne kadar hem kendini hem hastalarını yazmış Marsh. Bol bol tıp terimi kullanıyor ama bir yandan da öyle tatlı tatlı anlatıyor ki, okumak hiç zor değil.

Kitaptaki yirmi beş anı, adlarını bir tümörden, bir cerrahi müdahale yönteminden ya da bir hastalıktan alıyor. Böylece Pineositoma ile başlayan kitap Koroid pleksus papillomu, Astrositom, Oligodendrogliyom gibi tuhaf isimli öykülerle devam ediyor.
"Çoğu zaman beyni keserek içeri girmem gerekir ve bunu yapmaktan hiç hoşlanmam."
Beyin hakkında pek fazla şey bildiğim söylenemez. Sadece %10'unu kullandığımız iddiasının (ve bu bağlamda Lucy adlı berbat filmin) saçmalıktan ibaret olduğunu biliyorum, beynin denizanasından hallice bir jöle topağı olduğunu, farklı bölgelerinin farklı görevler üstlendiğini biliyorum. Hatta kendi beynimin şu yandaki görsele epey benzediğinden eminim. Benimkinde Monty Python yerine Doctor Who bölgesi var tabii. Evet, beyin hakkında bu kadarcık bilgim varken bu kitabı okudum, şimdi birazcık daha fazla bilgim var. Beyinde onlarca, yüzlerce farklı sorun çıkabileceğini, bu sorunların yıllarca gizli kalabileceğini, bazılarının tedavi edilemeyeceğini falan öğrendim. Bir süre, burnum kaşınsa "Beynime bir şey oldu! Ay tümör!" diyecek durumdaydım ama neyse ki kısa sürdü, kitabı bitirdikten sonra normale döndüm.
 "Doğrudan beynin merkezine, bizi uyanık ve hayatta tutan en hayati fonksiyonların tümünün bulunduğu gizli ve gizemli bölgeye bakıyorum. Hemen üzerimde, bir katedral tavanının büyük kemerlerine benzeyen derin damarlar var; içserebral venler, ileride bazal Rosenthal venleri ve sonrasında orta çizgide, mikroskobun ışığıyla parlayan lacivert renkli Galen'in Büyük Ven'i. Nörocerrahlarda hayranlık uyandıran anatomi işte budur."
Beyindeki bölgeleri, damarları, sinirleri ve adını hatırlamadığım diğer şeyleri görkemli bir sanat eserini tarif eder gibi anlatıyor, adamın mesleğini çok sevdiği belli, kıskandım neredeyse. Böyle damarlar, katedral kemerleri, beyin zarı falan derken bir yandan da işinin beyinle değil insanla ilgili kısmını anlatıyor.
Yavaşça ve ağzımdan kelimeleri zorla çıkararak, "Yeniden ameliyat edebilirim," dedim, "ancak bu sana fazladan bir, ya da en iyi ihtimalle iki ay kazandırır... Senin durumundaki insanları ameliyat ettim... Genellikle pişman oldum."
David de aynı yavaşlıkta konuşarak cevap verdi.
"Durumumun iyi gitmediğinin farkındayım. Ayarlamam gereken bazı şeyler vardı... ama şimdi... hepsini hallettim..."
Kötü haber verirken mümkün olduğunca az konuşmanın en iyisi olduğunu yıllar içinde öğrendim. Bu konuşmalar doğası gereği yavaş ve acı vericidir, bu üzücü sessizliği bozmak için durmadan konuşma isteğimi bastırmak zorunda kalırım.
İşte böyle bir kitap. Bana 'editör' diyen ilk kitap olduğu için, kitaplığımda ve hafızamda hep kendi yeri olacak, hatta yıllar sonra dönüp "nasıl olmuş da bana sağlık kitabı emanet etmişler?" diye şaşırmaya devam edeceğim. Tamamen subjektif ve taraflı bir fikir sunduğumdan şüphelenmiyor değilim ama farklı bir şeyler okumak isterseniz, otobiyografik öykülerden oluşan bu kitabı rahatlıkla önerebilirim.

Aaa, bir de... Yüzüklerin Efendisi okumaya başladım, dev ciltte özel basım olanını. Tolkien okumama utancıyla daha fazla yaşayamam diye düşünüyorum, hiç olmazsa 2017'ye kendisiyle gireyim, değil mi? On yıllardır her türlü yorumu ve eleştirisi yapılmış bir seri hakkında yazı yazmaya kalkışmayacağım, o yüzden uzunca bir süre sessiz kalabilirim. Okuduğum ama yorum yazmaya üşendiğim 2-3 kitap var, onları yıl sonuna kadar yetiştirmeye çalışacağım, söz. :)

6 yorum:

  1. Beynimi hep merak etmişimdir açıkcası. Güzel bir kitaba benziyor. Otobiyografik kitap okumak lazım ya arada. Nereye kadar fantastik dimi? :D
    (Benimkinde de Doctor Who'lu bir bölüm var hihihi)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet evet, tam olarak "nereye kadar" çok haklısın, arada alıştığımız türlerin dışına çıkmak iyi geliyor :)

      Sil
  2. Öncelikle tebrikler Settie. El emeği göz nuru olmuş senin için belli ki. Devamı da gelir umarım. :)

    Yüzüklerin Efendisi için bir yazı yaz bence yine de. Yazmalısın. Belli aralıklarla başına üşüşürüm yoksa. Ona göre... :p

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler Mustafa :)
      Yüzüklerin Efendisi hakkında ise hiçbir söz veremiyorum, üstelik şimdi elimde redaksiyonunu yaptığım bir kitap olduğu için ara vermek zorunda kaldım, kim bilir ne zaman bitirebilirim :)

      Sil
  3. Az önce denk geldim kitaba, araştırma yaparkende sizin editör olduğunuzu gördüm; sanırım en kısa sürede okuyacağım. Ama anladığım kadarıyla biraz kesmeli biçmeli bir kitap umarım kan tutup bayılmadan bitirebilirim :D http://www.bilimma.com/2016-bilimseverlerin-kitapligi/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birazcık kesmeli biçmeli ama çok değil, umarım keyifle okursunuz :)

      Sil