16 Eylül 2016

Anne Kafamda Bit Var



Anne Kafamda Bit Var
Tarık Akan
Can Yayınları
Nisan 2002 (11. Basım)
198 sayfa

Bu sabah uyandım, etrafa boş boş bakınıp kendime gelmeye çalışırken Instagram’ı açtım, manzaralar, içecekler, selfieler, bir arkadaşım Tarık Akan’ın fotoğrafını paylaşmış, ne demek “özleyeceğiz” ?! Yok canım, olmaz öyle şey. Televizyonu açtım, haber bulamıyorum. Instagram’da aşağı doğru inmeye devam ettim, bir Tarık Akan fotoğrafı daha, sonra bir de siyah beyazı, bir fotoğraf daha… Derken mutfaktakilerin yanından içeri kaçtım çünkü “Setenay manyak mısın, niye durup dururken ağlamaya başladın?” sorusuna verecek mantıklı bir cevabım yok. Tarık Akan ölmüş ve ben ağlamamı durduramıyorum. Kitaplığa bakmaya başladım, Anne Kafamda Bit Var’ı çıkarıp masamın üstüne koydum. Bir süre sonra Facebook’a girdim, hop, yine ağlamaya başladım çünkü arkadaşlarım (ve çoğunu tanımadığım halde arkadaşım saydığım MHG üyeleri) belli ki ağlamaklı, minicik güzellikler yazmışlar Tarık Akan için; onları gördükçe ben de baştan başlıyorum ağlamaya. Hâl böyleyken, çocukluğumun en güzel aktörü hakkında bir şeyler yazmam gerekiyormuş gibi geldi. (Bütün diğer yakışıklı Yeşilçam jönleri bir yana, Tarık Akan bir yana. Bütün güzel gülen insanların iyi insanlar olduğunu zannetmem de hep Tarık Akan yüzünden.) Anne Kafamda Bit Var, ilk kez Mart 2002’de yayımlanmış ve iki ayda on bir baskı yapmış, şimdi baktım da satışta 2016 baskısı var, kapağı da değişmiş. Kitabın girişinde yarım sayfalık bir Tarık Akan biyografisi var, bayıldım. İlk birkaç cümlesini paylaşayım sizinle:
Tarık Akan 1949’da İstanbul’da doğdu. Bir ay sonra babasının tayini çıktı. Anadolu’da büyüdü. Denizi ilk kez 16 yaşında gördü, bu kadar çok su nasıl oluyor diye düşündü. Sabahtan akşama kadar denize baktı.
İtiraf etmem lazım, bu kitabı gördüğümde sırf Tarık Akan yazmış diye almıştım, on dört yıl önce siyaset ya da yakın tarih okumayı sevmiyordum, hâlâ pek sevdiğim söylenemez. O yüzden kitaptan bahsederken on dört yıl öncesinden kalan çok silik izlenimleri kullanıyorum, kitabı kurcalayıp arka kapaktan destek alıyorum. Pek bir şey anlatamayacağım sanırım.

1980 askerî darbesinin ardından Almanya’da yaptığı bir konuşma yüzünden tutuklanıyor Tarık Akan. Kitap da, bu Almanya yolculuğunun dönüşünde, uçakta başlıyor. Uçakta Müjdat Gezen, Halit Kıvanç, Perran Kutman var, havaalanına iniyorlar, orada Tarık Akan’ı sivil polisler karşılıyor. Emniyet Müdürlüğüne giriş, üst araması, evinin aranması (ve abisinin denize attığı yasaklı kitaplar,) hücreler, hapishane arkadaşları…
Sabah saat yedi ya da sekiz olmalıydı, uykumun arasında bir kızın bağırarak türkü söylediğini duydum. Birden uyandım. Ses dışarıdan geliyordu. Hüseyin de uyanmıştı. Delikten dışarı baktım. Deli bir kız, üstü başı perişan, camlı kapının arkasında içeriye doğru türkü söylüyordu. Kemik Kıran’ın yerine Polis A. gelmişti. Kıza bağırıyor,

“Git kız buradan, şimdi seni yakalarım, döverim,” diyordu; ama kızın umurunda değildi; tel örgünün dışından içeri bağırarak türkü söylüyordu.
Böyle şeyler işte. Şu anda kitabın rastgele sayfalarını okurken hatırladım, Tarık Akan’ın kullandığı dil ve anlatımı çok doğal, akıcı. Yazdıklarıyla etkiliyor. Bu kitabı önermek için daha güzel bir gün seçmek isterdim ama hiç olmazsa Tarık Akan’ı ben de kendimce uğurlayayım, yıllar önce okuduğum kitabını anlatayım istedim.

2 yorum:

  1. İyi geceler,
    Işıklar içinde uyusun sevgili Tarık Akan namı diyar Damat Ferit....
    Filmlerinde ki yakışıklılığı kadar doğal oyunculuğu ve hep aşık genç oluşu etkilerdi beni küçükken...
    Sonra 2004 yılında tamamen rastlantı sonucu kitabını görmüş ve almıştım. Hemen okumuş ve yaşadıklarına iananmamaıştım. Sanırım filmlerinden dolayı.. yada hayatına dair tv de detaylara rastlamadığımdan şaşırarak okumuştum kitabı...
    Oysa ki neler neler yaşamış koca yürekli Cumhuriyet Çocuğu....

    YanıtlaSil
  2. Soluksuz okunan nadide eserlerden...

    YanıtlaSil