9 Kasım 2014

Kıyamet Gösterisi


Kıyamet Gösterisi: Cadı Agnes Çatlak'ın Dakîk ve Kat'î Kehanetleri - Good Omens: The Nice and Accurate Prophecies of Agnes Nutter, Witch
Neil Gaiman, Terry Pratchett
Çeviren: Niran Elçi
İthaki Yayınları
Mayıs 2012 (2. basım)
410 sayfa

Yüksek lisansın okuma hızıma etkisi beklediğimden daha fena oldu. Gereksiz bir özgüvenle fazladan aldığım derslerin de etkisiyle, okumam gereken kitaplar ve makaleler giderek büyüyen bir yığına dönüşüyor; bu arada aklımı dağıtmak için romanlarıma da devam etmeye çalışıyorum, hatta utanmadan iki romanı bir arada okuyorum. Sonra ne oluyor, okuyamıyorum! Diyelim ki, kitap çok sürükleyici ve otobüste, ders arasında, uyku öncesinde okuyup hızla bitiriyorum; bu sefer de zaman bulup bloga yazamıyorum. Kıyamet Gösterisi'ni neredeyse iki hafta önce bitirdim ama ancak bugün oturup yazabildim.

Kıyamet Gösterisi, yazarlarının ismi ile yeterince ilgi çekiyor. Terry Pratchett henüz Terry Pratchett değilken ve Neil Gaiman henüz gazeteciyken; Gaiman, Pratchett'le röportaj yapmış. Pratchett'in bir yazar olarak ilk röportajı olan bu buluşmadan sonra iki yazar çok iyi anlaşmışlar, iletişimlerini sürdürmüşler ve Neil Gaiman'ın bir öykü taslağı üzerinde beraber çalışarak Kıyamet Gösterisi'ni yazmışlar; kitap ilk kez 1990 yılında yayımlanmış. Kitabın kapağındaki New York Times alıntısı kesinlikle doğru: "Otostopçunun Galaksi Rehberi'nin soyundan geliyor." Absürt İngiliz mizahının mükemmel bir örneği bu kitap. Şehirlerarası bir otobüste, geceyarısından sonra okurken bastıramadığım kıkırdamalara neden oldu. Ayrıca daha çok Neil Gaiman okumanın yanı sıra, Discworld serisini de okumam gerektiğine karar verdim. Hatta bütün seriyi orijinal baskısıyla alıp İngilizce okumayı denemek gibi fikirler var aklımda, kimbilir ne zaman alıp okuyabilirim.

Cennetin kapısında sohbet eden melek Aziraphale ve iblis Crawly (daha sonra Crowley olarak tanınır) ile başlıyor roman. Ardından, iki sayfalık bir oyuncu listesi var ki, Tanrı'dan Metatron'a, Beelzebub'dan Mahşerin Dört Atlısına kadar, yok yok. Sonra da esas olaylara hızla dalıyoruz. Bu oyunculardan Beelzebub, romanda ilk kez gözüktüğünde beynimde Bohemian Rhapsody çalmaya başladı. Birkaç sayfa sonra da, yazarların çok ilginç bir teorisiyle karşılaştım: "İki haftadan uzun süre arabada bıraktığınız bütün kasetler dönüşüm geçirerek Best of Queen albümü olur." O yüzden, şuraya bir Bohemian Rhapsody ekleyeyim, sonra da yazının geri kalanını Youtube'da bulduğum "Queen's Greatest Hits" listesini dinleyerek dinleyerek yazayım diyorum.





Melek Aziraphale ve iblis Crowley yeryüzüne inmişler ve çok uzun yıllardır insanların arasında yaşıyorlar. Crowley, insanların içindeki kötülüğü kıpırdatmak için küçük müdahaleler yaparken, Aziraphale de iyilik yaymak için çabalıyor ve bu arada hobi olarak sahaflık yapıyor. Aziraphale'in nasıl bir sahaf olduğunu anlatan satırlar, bir kitap dükkanı açsaydım neye benzeyeceğimi gösteren bir pencere oldu benim için:
"Aziraphale kitap koleksiyonu yapıyordu. Kendine karşı tamamen dürüst olsa, kitap dükkanının yalnızca koleksiyonunu saklamak için kullandığı bir yer olduğunu kabul ederdi. Bir yandan tipik sahaf imajını korurken, diğer yandan müşterilerin kitap satın almasını önlemek için, fiziksel şiddet dışında her yönteme başvuruyordu. Pis rutubet kokusu, dik dik bakmalar, gelişigüzel açılış saatleri... bu konuda oldukça başarılıydı."
Aziraphale ve Crowley, İngiltere'deki hayatlarından çok memnunlar; sık sık bir araya gelip öğle yemeği yiyorlar, ilahî güçler, iyilik ve kötülük hakkında tartışıyorlar; hatta ikisinden biri iş gereği uzak bir yere gidecekse, yol üstünde diğerinin kötü/iyi görevlerini de hallediyorlar. Biri koleksiyon kitapları ile, diğeri çok sevdiği antika arabasıyla sıradan (en azından yüce standartlara göre sıradan) hayatlarını yaşarken işler karışıyor. Cehennem'den gelen iki iblis, Crowley'e bir bebek teslim ediyorlar. Bu bebeğin, iyi bir ailenin yeni doğan çocuğunun yerini alması ve büyüdüğünde kıyameti koparması gerekiyor. Crowley bebeği alıyor ve Amerikan Kültür Ataşesinin doğmak üzere olan çocuğuyla değiştirmek üzere, satanist rahibelerin çalıştığı hastaneye yollanıyor. Bu bebek büyüyecek, benliğinin derinlerinde yatan Deccal uyanacak, böylece iyiler ve kötülerin nihai savaşı gerçekleşecek. Fakat bu büyük plan sırasında bir aksaklık oluyor ve bebek yanlış ailenin odasına bırakılıyor.

Bir yandan büyüyünce Deccal olacak bebeğin hayatını izliyoruz, bir yandan da başka başka birçok karakter romana dahil oluyor. Nereden başlayıp hangisini anlatacağımı şaşırıyorum! Benim yazma beceriksizliğime bakmayın; kitaptaki karakter çokluğu kafa karıştırmıyor, bütün karakterler ve bütün olaylar birbirlerine gayet güzel bağlanıyor. Kehanetleri tamamen gerçek çıktığı için, bir kâhin olarak çok başarısız olan Agnes Çatlak, bu kehanetlerin şifresini çözmeye çalışan torunu Anathema Araç, İngiltere'de kalan son cadı avcısı Çavuş Shadwell, hiç susmadan konuşan satanist rahibeler, dünyanın çeşitli yerlerinde ortalığı karıştıran Mahşerin Dört Atlısı, hiçbir inancı olmayan Newton Pulsifer...
"Newton Pulsifer'in daha önce hiç ülküsü olmamıştı. Bildiği kadarıyla, herhangi bir şeye inanmamıştı da. Utanç vericiydi bu, çünkü bir şeylere inanmayı istemişti. İnancın bazı insanlar için, onları Hayat'ın çalkantılı sularında hayatta tutan bir tür cankurtaran simidi olduğunu fark etmişti. Kendisi de bir yüce Tanrı'ya inanmak isterdi, ama kendini O'na adamadan önce, bir iki noktayı açıklığa kavuşturmak adına O'nunla yarım saat kadar konuşmayı tercih ederdi."
Kıyamet vakti yaklaşırken, melekler ve iblisler büyük savaş için sabırsızlanıyor; bazıları kıyameti engellemeye, bazıları ise her şeyin planlandığı gibi yürümesini sağlamaya çalışıyorlar; olaya bir grup çocuk, bazı suratsız komşular, falcı kadınlar, polisler karışıyor. Kişiler ve olaylar karmaşası kocaman bir düğüm oluyor, çok eğlenceli bir biçimde çözülüyor.

Son olarak, kitabın çevirisi ve dizgisi hakkında birkaç şey söyleyip gideyim; okunmak için bekleyen çeşit çeşit iletişim kuramı araştırmaları var daha. Kitapta bilinçli olarak bozulmuş metinler var; çocuk konuşmaları, bozuk aksanlar... Bunları ayrı tutarsak, birkaç tane istemsiz yapılmış hata göze çarpıyor ama rahatsızlık verecek seviyede değil ve (çevirisinin zor olduğunu tahmin ettiğim) sözcük oyunları çok başarılı aktarılmış, metnin akıcılığı hiç bozulmadan ilerliyor.