25 Eylül 2014

Korkunç Kale


Korkunç Kale (Kozmik Üçleme 3) - That Hideous Strength
C.S. Lewis
Çeviren: Fethi Aytuna
Kabalcı Yayınevi
Ocak 2007 (1. basım)
420 sayfa

* Okuma şenliği için bir üçleme. (3/3)

Ay, bu seriyi bitirmek için ne uğraştım, ne azmettim! Fakat iyi ki bitirmişim. Serinin ilk kitabı fena değildi, ikinci kitabı bence çok sıkıcıydı fakat Korkunç Kale kesinlikle üçlemenin en iyi kitabı, Lewis'in aslında iyi bir yazar olduğunu hatırlattı. -Ama çevirisi ve dizgisi en kötü olan da bu kitap. Bol yazım hatasının yanında tuhaf çeviri hataları da içeriyor.-

Korkunç Kale de, ilk iki kitap gibi Güneş Sisteminin bir gezegeninde geçecek, bitmek bilmeyen gezintiler ve sohbetlerle dolu olacak diye düşündüğümden kitabı okumak bile istemedim. Ama seriyi yarım bırakırsam gece arkamdan kovayabilirdi, ağlayabilirdi; o yüzden okumaya başladım ve baktım ki, yeni evli bir genç kadın kendi kendine mırıldanıp evini temizliyor. Başka bir gezegen yok, İngiltere'nin küçük bir şehri var, bir üniversite var.

Romanın ilk sayfasında tanıştığımız Jane, akademisyen Mark Studdock'la evli. Evini toplayıp temizlemeyi bitiriyor, gazetedeki bir fotoğraf gözüne iliştiğinde, o gece gördüğü korkutucu rüyayı hatırlıyor: İdam edilen bir adam, adamın başını alıp götüren bir ziyaretçi, mezarından kaldırılan bir druid... (Druid sözcüğünü okudukça "These aren't the droids you're looking for" diye mırıldanıyorum. Sonra kendime geliyorum.)


Bu sırada Mark Studdock, Bracton Kolejine doğru yürüyor ve öğretim üyeleri arasındaki ilerici topluluğun lideri olan Curry ile sohbet ediyor. Kitabın ilk sayfaları çok sade bir biçimde, bu yeni evli çiftin günlük hayatını anlatıyor. Jane evde oturup hayatını ve evliliğini sorgularken, Mark üniversitede daha iyi bir konuma gelmesini sağlayacak adamların peşinde dolanıyor. Akademi üyelerinin toplantısında, UEDE (Ulusal Eşgüdümlü Deneyler Enstitüsü) adlı bir kurumun, Kolej'e ait bir araziyi satın almak istediği açıklanıyor. Bunu takip eden süreçte, kendilerine İlerici Unsur diyen grup ile tutucu üyeler arasında büyük bir tartışma yaşanıyor. İlerici Unsur'u destekleyen ve üniversiteyi perde ardından yöneten Lord Feverstone, Mark'ı karşısına alıp alttan alta övgüler sıraladıktan sonra bir iş teklifi yapıyor. Sosyoloji üzerine çalışan Mark'ın UEDE'ye katılmasını isterken, UEDE'nin geleceğe yönelik planlarının bir kısmını da anlatıyor:
"Önce oldukça basit ve anlaşılır şeyler - uyumsuzların kısırlaştırılması, geri kalmış ırkların tasfiyesi (hiçbir gereksiz yük istemeyiz), seçici üreme. Sonra doğum öncesi eğitim de dahil olmak üzere gerçek eğitim. (...) Ama sonunda biyokimyasal düzenlemeleri ve beynin doğrudan yönetilmesini sağlayacağız..."
Feverstone'un Hitlervari üstün ırk yaratma planları Mark'ı tereddüte düşürse de, çok prestijli olacağını umduğu yeni görevini reddetmek istemiyor ve Feverstone'la birlikte, UEDE'nin Belbury'deki merkezine doğru yola çıkıyor. Jane, devam eden kötü rüyalarını aklından uzaklaştırmak için alışveriş yaparken yine bir akademisyen olan Dr. Dimble ve eşi Bayan Dimble ile karşılaşıp onlara rüyasını anlatıyor. Bu olayların ardından roman iki ayrı konuya bölünerek ilerliyor; Jane, fazlasıyla gerçekçi ve korkutucu rüyaları devam ederken bir yandan da kocası için endişeleniyor, Mark ise UEDE'de neler olduğunu anlamaya ve aynı zamanda olaylara hakimmiş gibi davranıp görüntüyü kurtarmaya çalışıyor. Roman dönüşümlü olarak ilerlerken genç çiftimizin (ara sıra birbirleri ile kesişen) maceralarını okuyoruz.

UEDE, toplumun ilerlemesi ile ilgili radikal fikirleri olan ve (son zamanlarda sıkça duyduğumuz tabirle) toplum mühendisliği yapan bir kurum. Suçla mücadele konusunda yeni teknikler üretiyorlar, yeni bir polis örgütütü kurmaya çalışıyorlar ve gazetelerde yayımlattıkları makaleler aracılığıyla halkın görüşünü yönlendiriyorlar.
"Seni aptal, asıl kandırılabilen eğitimli okuyucudur. Bizim bütün sıkıntımız diğerleriyle. Ne zaman gazetelere inanan bir işçi gördün? Her şeyin bir propaganda olduğunu baştan kabul eder ve baş makaleleri okumadan geçer. O gazetesini futbol sonuçlarını öğrenmek ve camdan düşen küçük kızlarla, Mayfair apartmanlarında bulunan cesetlerden bahseden kısa paragrafları okumak için alır. Bizim sorunumuz onunladır. Onu yeniden koşullandırmamız gerekir. Ama eğitimli kamuoyunu, haftalık entelektüel dergileri okuyan insanları yeniden koşullandırmaya gerek yoktur. Onlar zaten hazırdır. Her şeye inanırlar."
UEDE'nin yöneticilerini tanıyıp, gizli kapaklı yaptıkları görüşmelere ve deneylere tanık oldukça, serinin ilk iki kitabında büyük yer tutan Weston'ın da eskiden bu kurumda görev yaptığını ve dolayısıyla yöneticilerin Güneş Sistemi'ndeki diğer akıllı canlılardan ve Eldila'dan haberdar olduğunu öğreniyoruz. Dünya'nın kötü niyetli Eldil'i ile iletişim kurmuşlar ve onun kendilerine sunduğu üst-insan olma hedefine doğru ilerliyorlar. İmtiyazlı insanlar arasına girmek için çabalayan, hoşlanmadığı olayları bilincinin arka köşelerine iteleyen Mark, tam olarak neyle karşı karşıya olduğunu anlamıyor ama kişiliği roman boyunca gelişiyor ve kendini sorgulamaya başlıyor. Mark'ın UEDE'de gördüğü tuhaflıklara hiç ses çıkarmamasını iki cümle ile çok güzel anlatıyor Lewis:
"Eğer gaddarca davranacaksa bu, onun itibarını önemsemeyen kendinden üstün kişilere karşı değil, kendisine itibar gösteren altındaki kişilere ve yabancılara karşı olmalıydı. İçinde yaltaklanmayı çok seven bir yan vardı."
Jane ise devam eden rüyaları nedeniyle, Dr. Dimble'ın tanıdığı birisi ile görüşmek üzere yakınlardaki bir kasabaya gidiyor. Buradaki büyük malikanede tuhaf bir kadın olan Bayan Ironwood'la tanışıyor. Jane'e, rüyalarında gördüğü olayların gerçek olduğunu söyleyen Bayan Ironwood, bu rüyaların çok önemli olduğunu ve gelecekte daha kötü olayları görebileceğini düşünüyor. Bir süre sonra Jane, Başkan diye hitap ettikleri bir adamla daha tanışıyor; Başkan, UEDE'nin içyüzünü anlatıp Jane'den yardım istiyor ve artık kendi evinde güvende olmayacağı için malikaneye taşınmasını öneriyor.

Böylece Mark, Dünya'nın kötü Eldil'i ve UEDE'nin yanında iken, eşi Jane UEDE'ye karşı mücadele etmeye hazırlanan küçük gruba katılıyor. Başkan, elbette iki kitap boyunca gezegenlerde dolanan ve UEDE'nin ne yapmaya hazırlandığını çok iyi bilen Ransom'ın ta kendisi. Perelandra'dan döndükten sonra hiç yaşlanmamış, Eldila ile irtibatını koparmamış ve Dünya'nın kendi bildiği haliyle kalması için çabalıyor. Kitap, iyilerle kötülerin savaşını temel alırken, çok hoşuma gitmeyen bir şekilde kötücül bir abartıyla nitelenen teknolojik/bilimsel ilerlemeye karşı çıkıyormuş gibi gözüküyor ve yine üstün varlıkların gücünü -yer yer Hristiyan mitolojisinden beslenerek- kullanıyor. Ama hiç olmazsa, ilk iki kitabın aksine, Korkunç Kale'de epeyce heyecanlı ve sürükleyici bölümler var.

Kozmik Üçleme'yi iyi bir seri olarak önerebileceğimden emin değilim. Kimin kim olduğunu, dertlerinin ne olduğunu öğrenmek için serinin ilk kitabını okuduktan sonra direkt Korkunç Kale'ye geçmek daha az sıkıcı bir tercih olabilir belki. Tabii, seriyi okumadan önce biri bana bu öneriyi yapsaydı ("Serinin ortasını okuma Setenay, gerek yok.") ve ben de aynen öyle yapsaydım, okumadığım ikinci kitap nedeniyle yüzüm gözüm kaşınırdı, uykularım kaçardı, Perelandra'yı takıntı haline getirip eninde sonunda okurdum. Bu benim tuhaflığım da olabilir tabii.

2 yorum:

  1. C.S. Lewis'e bir türlü ısınamadım. Tarzı benikiyle uyuşmuyor, sıkılıyorum okurken. Görüyorum ki bu seride de durum pek farklı değil. Bizim adımıza kendi feda ettiğin için çok teşekkürler :P

    (Druid esprisine feci güldüm.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah efendim rica ederim, görevimiz! Aslında uzun zamandır Narnia serisini okumak istiyordum ama şimdi bir tereddüt oluşmaya başladı =)

      (Ya ben ne anlarım büyücüden, druid deyince aklıma Merlin değil R2D2 geliyor.)

      Sil